3 Haziran 2012 Pazar

MÜSLÜMAN BİLİM ADAMLARI


Bilim tarihi incelendiğinde keşifler yapmış, bilimsel gelişmenin öncüsü olmuş bilim adamlarının büyük çoğunluğunun güçlü bir Allah inancına sahip olduğu görülür. Allah inancının bilimsel bilgiyi çok daha ileriye götürmesinin en dikkat çekici örneklerine ise İslam tarihinde rastlamak mümkündür. İslam ahlakı ile yetişen, tüm yaşamlarını ve bilime dair çalışmalarının temelini Kuran ayetlerine dayandıran Müslüman bilim adamları, bugün sahip olunan yüksek medeniyete çok büyük katkılarda bulunmuşlardır.

İslam ahlakının yayılmasıyla birlikte sayıları artan Müslüman bilim adamları modern bilime temel oluşturacak keşifler yapmışlardır. Nitekim İslam tarihine bakıldığında, Kuran ahlakıyla birlikte Ortadoğu coğrafyasına bilimin de girdiği görülmektedir.
Müslüman bilim adamları öncelikle, Batı’da Roma ve Doğu’da başta Çin olmak üzere, diğer devletlerde geliştirilen bilim ve teknolojiyi rehber almış ve önemli kaynakları tercüme etmişlerdir. Bu bilgi birikiminin içinden imani ve teknik anlamda yanlış ve tutarsız olan noktaları çıkartarak, kendilerine fayda sağlayacak duruma getirmişlerdir. İlk adım niteliğindeki bu çalışmalarının ardından, elde ettikleri bilgileri değerlendirip yorumlayarak bilim ve teknolojiye katkıda bulunmaya başlamışlardır.
8. yüzyılda başlayan ve 15. yüzyıla kadar devam eden süreç içinde Müslüman bilim adamları teknik ilimler, tıp, astronomi, matematik ve kimya gibi birçok alanda önemli neticeler elde etmiş, medeniyet ve kültür sahasında kısa zamanda kendilerini tüm dünyaya kanıtlamışlardır. “İslam’ın Altınçağı” ve “İslami Rönesans” olarak da adlandırılan bu dönemde Müslümanlar buluşlarıyla pek çok alanda bilimin gelişmesine katkıda bulunmuş, böylelikle kendilerinden sonra gelen bilim adamlarına yol göstermişlerdir. Howard R. Turner Science in Medieval Islam (Ortaçağ İslam’ında Bilim) isimli kitabında bu dönem hakkında şunları söylemiştir: Müslüman sanatçılar ve bilim adamları, prensler ve işçiler birlikte bütün kıtalardaki toplumları doğrudan ve dolaylı olarak etkileyen eşsiz bir kültür oluşturdular.128
“Beyt’ül Hikme (Bilgelik Evi)” ve Müslüman Bilim Adamlarının Dünya Tarihine Etkileri
Müslümanlar 7. ve 8. yüzyıllarda yaptıkları fetihlerle, dünyanın o güne kadar benzerini görmediği büyüklükte bir imparatorluk oluşturmuşlardır. 8. Yüzyılda Abbasi Halifesi imparatorluğun başkentini Şam’dan Bağdat’a taşımış ve Batı dünyasında “House of Wisdom” (Bilgelik Evi) ismiyle anılan Beyt’ül Hikme’yi kurmuştur. Beyt’ül Hikme, Müslüman bilim adamlarının yaptıkları ilmi çalışmalar sayesinde, bilim, felsefe, tıp ve eğitim alanında dünya çapında eşi olmayan bir bilim merkezine dönüşmüştür. Eski Roma, Çin, Hint, İran, Mısır, Kuzey Afrika, Yunan ve Bizans uygarlıklarına ait pek çok bilimsel eser Beyt’ül Hikme’de Arapçaya çevrilmiş ve Müslüman bilim adamları bu eserlerdeki bilgileri geliştirerek günümüzdeki pek çok bilim dalının kurucusu ve uygulayıcısı olmuşlardır. Bilim tarihinde bu yüzyıllar Arap bilimi olarak da anılmaktadır çünkü bu dönem boyunca Arapça, dünya çapında bilimin ana dili olarak kabul görmüştür. Ayrıca 756′da Güney İspanya’da Endülüs’te kurulan Endülüs Emevi Devleti’nde Müslüman bilim adamları tarafından yapılan bilimsel ve sanatsal çalışmalar da dünya bilim ve sanat tarihine önemli katkılar sağlamıştır.
Bu konuda Robert Briffault İnsanlığın Gelişimi (The Making of Humanity) adlı kitabında şunları yazmıştır:
Günümüz biliminin Arap bilimine olan borcu şaşırtıcı keşifler ya da devrim mahiyetindeki teorilerden ibaret değildir; bilim Arap kültürüne bundan çok daha fazlasını; varlığını borçludur. Antik çağlarda dünya, bizim gördüğümüz şekliyle, bilim öncesi bir konumdaydı. Yunanlıların astronomi ve matematiği hiçbir zaman tam olarak Yunan kültürünün iklimine alışmamış ithal bilim dallarıydı. Yunanlılar sistemleştirdi, genelleştirdi ve teori haline getirdiler ancak sabırlı araştırma yolları, pozitif bilgilerin birikimi, bilim metotlarının protokolleri, detaylı ve uzun gözlemler, deneysel sorgulama gibi kavramlar Yunan mizacına tamamen yabancı kavramlardı.[...] Yeni bir sorgulama ruhunun, yeni araştırma metodlarının, deney, gözlem, ölçüm metodlarının, matematiğin Yunanlılar tarafından bilinmeyen bir biçimde gelişmesinin bir sonucu olarak Avrupa’da bizim bilim dediğimiz şey ortaya çıkmıştır. Bu ruh ve bu metodlar Batı Dünyası’na Araplar tarafından sokulmuştur.129
Briffault aynı kitabının bir başka bölümünde İslam medeniyetinin Avrupa’ya sağladığı katkıyı da şöyle dile getirmiştir:
Bilim, Arap medeniyetinin modern dünyaya en önemli katkısıdır ancak meyvelerinin olgunlaşması biraz yavaş olmuştur. Mağribi kültürünün karanlıkların içerisine çökmesinden sonra, onun hayata getirdiği devin bütün kuvvetiyle ayağa kalkması fazla uzun sürmedi. Avrupa’yı tekrar hayata döndüren bilim değildir. İslam medeniyetinin çok sayıdaki diğer etkileri ışınlarını Avrupalıların yaşamlarına ulaştırmıştır.130    Bilim tarihinin kurucularından George Sarton ise Müslümanların bilim tarihine olan katkılarını, “Ortaçağ’ın en temel başarısı, deneysel ruhun ortaya çıkışıdır ve bu aslında 12. Yüzyıla kadar Müslümanlar sayesinde olmuştur” sözleriyle ifade etmiştir.131
Oliver Joseph Lodge, Bilimin Öncüleri (Pioneers of Science) adlı eserde, İslamiyet’in yayılışından sonra Arapların bilim tarihinde üstlendikleri hayati rol ile ilgili şunları yazmıştır:
Eski ve yeni bilim arasındaki tek etkin bağ Araplar tarafından oluşturulmuştur. Karanlık çağlar Avrupa’nın bilim tarihinde mutlak bir boşluk olarak karşımıza çıkmaktadır ve bin yıldan fazla bir süre boyunca Arabistan dışında hiçbir yerde kayda değer bir bilim adamı yoktur.132    Kuran’ın ışığında bilime yönelerek günümüze kadar yansımış başarılar elde eden Müslüman bilim adamlarından bazıları şöyledir:
Cabir bin Hayyan (721-805)
Batı bilim dünyasında “Geber” ismi ile bilinen ve en çok tanınan Müslüman bilim adamlarından biri olan Cabir bin Hayyan, Batı bilim dünyasında ortak bir kanaatle “kimyanın babası, kurucusu” olarak kabul edilir.133 Nitekim kimya kelimesinin İngilizce karşılığı olan “alchemy” kelimesi de, Cabir bin Hayyan’ın çalışmalarının neticesi olarak Arapça “al-Kimiya” kelimesinden türemiştir.
Cabir bin Hayyan -atom bombasının üretilmesinden 1000 yıl önce- atomun parçalanabileceğini ve sonucunda büyük bir güç meydana geleceğini ilk söyleyen bilim adamıdır. Bu konuda Hayyan’ın sözleri şunlardır:
“Maddenin en küçük parçası olan “cüz-ü la yetecezza” (atom)’da yoğun bir enerji vardır. Yunan bilginlerinin iddia ettiği gibi bunun parçalanamayacağı söylenemez. O da parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir güç (enerji) meydana gelir ki, Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allahü Teala’nın kudret nişanıdır.134
Cabir bin Hayyan, kimya biliminin hem teorik hem de deneysel alanda büyük gelişme katetmesine vesile olmuştur. Dünyada ilk kimya laboratuvarını kuran bilim adamı olarak tarihe geçmiştir. Önemli kimyasalların sentezini açıklamış; birçok kimyevi maddeyi tespit ederek günümüzde de kullanılan Arapça isimler vermiştir.135 Kimya ilminde kullanılan hassas ölçüm aletlerini yaparak; kristalleşme, damıtma, kalsinasyon, sublimasyon gibi kimyevi teknikleri kimya ilmine kazandırmıştır.136  Sülfürik asit ve nitrik asit gibi birçok asitle birlikte, sodyum karbonat ve potasyumu da bulmuştur.137
Ateşte yanmayan kağıt imalini gerçekleştirerek, çeşitli metallerin kullanılır hale getirilmesi, çeliğin geliştirilmesi, su geçirmez kumaşların verniklenmesi, paslanmanın önlenmesi için altın yaldızlı süsleme yapılması, boyaların ve yağların tespiti gibi alanlarda bir çok buluş yapmıştır.138    Cabir bin Hayyan sadece kimya değil tıp, astronomi, mantık, felsefe, fizik, mekanik gibi bilim dallarında da çalışmalar yaparak bunlarla ilgili eserler vermiştir. Cabir bin Hayyan’ın başta kimya olmak üzere tıp, fizik, astronomi ve felsefe alanında yaklaşık 200-500 arası eser kaleme aldığı bilinmektedir. Ancak bu eserlerin birçoğu sonradan kaybolmuştur, sadece 27 tanesi Latince ve Almanca olarak Nürnberg, Frankfurt ve Strazburg’ta 1473-1710 yılları arasında basılmıştır.
El-Harezmi (780-850)
Zamanının en büyük bilim adamlarından biri olan Ebu Abdullah Muhammed bin Musa El-Harezmi, Batı bilim dünyasında derin etkiler bırakmış bir matematikçi, astronom ve coğrafyacıdır. Harezmi ömrünün büyük bir bölümünde Bağdat’taki Beyt’ül-Hikme’de çalışmıştır. Cebir ve algoritma ilminin kurucusu ve bu ilimlere isim veren İslam alimi olmuştur.139 Harezmi’nin ismi Avrupa’da Latince Alkhorismişeklinde kullanıldığı için, bulduğu metoda “Algoritma” ismi verilmiştir.140
Harezmi, Cebir alanındaki ilk eser olan Kitab’ül Muhtasar fi Hesab‘il Cebri Mukabele’nin (Cebir ve Karşılaştırma Hesapları) sahibidir. Bu eseri şu cümleyle başlar:
Algoritmi şöyle diyor: Rabbimiz ve koruyucumuz olan Allah’a hamd ve senalar olsun.
Günümüzde orijinali Oxford Üniversitesi’nde bulunan kitabında, dünyada ilk kez onlu sayı sistemini açıklamış ve yine dünyada ilk kez denklem kurma yöntemiyle problem çözme şekillerini göstermiştir. Ayrıca söz konusu kitabı daha önce bilinmeyen bir çok yeni terim içermektedir: Kök sayı, tekil, tek sayı gibi.141
Harezmi’nin bu eseri, matematik tarihi bakımından çok önemli gelişmeler için başlangıç olmuş ve 600 yıldan fazla süre boyunca matematik öğrenimi için temel sayılmıştır. Roger Bacon, Fibonacci gibi bilim adamları eseri hayranlıkla incelemişler ve kendi öğretilerinde bu eserden faydalanmışlardır. 1500′lü yılların sonlarına (1598-1599) gelinceye kadar cebir ilminde tek kaynak Harezmi’nin bu eseridir.
Matematiğin yanı sıra çeşitli gözlemevlerinde çalışmalar yürüten Harezmi astronomi ve coğrafya ilimlerinde de eserler vermiştir. Güneş saatleri ve saatler üzerinde yazılmış eserleri bulunmaktadır.142
Harezmi ayrıca yerkürenin bir derecelik meridyen uzunluğunu da ölçmüştür.
Sabit Bin Kurra (821-901)
Sabit bin Kurra, matematik, astronomi ve tıp konularında uzman İslam bilginlerinden biridir. Döneminde tüm bu alanlarda çok büyük gelişmelere öncü olmuş, özellikle geometri ve cebir konusunda yeniliklere imza atmıştır.143 Sabit bin Kurra’nın geometrideki yerinin önemini, Doğu medeniyetleri üzerine çalışan bilim adamlarından Georges Rivoire, “Cebirin geometriye uygulanmasını, Müslümanlara borçluyuz. Bu da 900 yılında vefat etmiş olan Sabit bin Kurra’nın eseridir.” sözleriyle özetlemiştir.
Matematik, astronomi, astroloji, tıp ve çeviri ile ilgilenen Sabit bin Kurra’nın 79 eserinin olduğu bilinmektedir. Bunlardan 21′i tıp, 2′si müzik, geri kalan 25 eser ise matematik ve felsefe ile ilgilidir.
Sabit bin Kurra, sinüs teoreminin tanımını yapmış ve bunu astronomiye uygulamıştır. Ayrıca Pisagor teoreminin genel bir ispatını vermiştir.144 Dünya’nın çevresini 360 meridyene bölünmüş kabul ederek Ekvator’un uzunluğunu hesaplayan ve buna bağlı olarak da Dünya’nın yarıçapını bulan İslam alimidir.145
Sabit bin Kurra, Öklid’in bilgilerini kullanarak cebir konusunda çok daha genel denklemlerin çözümlerini göstermeyi başarmıştır. Carl B. Boyer, A History of Mathematics (Matematikçilerin Tarihi) adlı kitabında, bu usta matematikçi için şunları söylemektedir:
MS 9. yüzyıl Müslüman matematikçilerin altınçağı oldu. Yüzyılın ilk yarısına Harezmi, ikinci yarısına Sabit bin Kurra damga vurdular. Harzemi ile Öklid ‘temelciler’ olarak benzeşir. Sabit bin Kurra ise, Pappus gibi, yüksek matematik yorumcusudur.146
Fergani (IX. yüzyıl)
Dokuzuncu yüzyılda yaşamış, ekliptik eğimini ve Güneş’in de kendine göre hareketli olduğunu keşfeden büyük astronomi ve matematik alimidir. Türkistan’ın Fergana bölgesinden olan Fergani, astronomi, matematik, coğrafya ve mekanik alanlarında deneye dayanan araştırmalar yapmıştır.147 Gök cisimlerinin hareketlerini incelemiş ve Batlamyus’un astronomi biliminde kabul gören iddiaları hakkında, yankı uyandıran yorumlar yazmıştır. Kainatın ve gezegenlerin hacim ve büyüklükleri ile birbirleri arasındaki mesafeleri araştırmıştır. Araştırmaları sonucu yaptığı saptamalar, Batı astronomisinde Kopernik’e kadar değişmez ölçüler olarak kabul edilerek yüzlerce yıl kullanılmıştır.
Fergani’nin araştırmaları sonucu ilk kez Güneş’in de bir yörüngesinin bulunduğu ve kendi etrafında batıdan doğuya doğru döndüğü ortaya konmuştur. Ayrıca 41 yıl boyunca devam eden astronomi araştırmaları sonucunda enlemler arasındaki mesafeyi de saptamıştır.148Fergani’nin en dikkat çeken çalışmalarından biri ise, Güneş tutulmasını önceden belirlemek için keşfettiği yöntemdir. Fergani, 842 yılında bu yöntemle Güneş tutulmasını önceden saptamıştır.149
Fergani’nin astronomi ile ilgili günümüze ulaşan 6 eserinin en önemlisi Cevami’ el-İlmi el-Nücum ve’l-Harekat el-Semaviyye (Astronominin ve Göksel Hareketlerin İlkeleri)’dir. Gök cisimlerinin hareketiyle ilgili bir astronomi kitabı olan bu eserin yazma nüshası Oxford, Paris, Kahire ve Amerika’da Princeton Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
Astronomi, matematik, coğrafya ve mekanik alanlarındaki çalışmaları bu ilim dallarının gelişmesine ve temellerinin güçlenmesine vesile olmuştur. O devirdeki tüm Türkistanlı alimler ve Avrupalı bilginler üzerinde, Fergani’nin etkisi görülmektedir. Latinceye tercüme edilen eserleri, asırlarca Avrupa üniversitelerinde okutulmuştur. Batı dünyasında Alfraganus ismiyle tanınan Fergani’nin Yer’in çevresine ilişkin bulmuş olduğu değer (yaklaşık 40.253.700 metre), Kristof Kolomb’un Atlas Okyanusu’nu geçerek Hindistan’a ulaşma düşüncesini gerçekleştirmesinde cesaret verici bir rol oynamıştır. Kolomb bu konuda şunları söyler;
Seyahatlerim sırasında Lizbon’dan Gine’ye olan rotayı dikkatlice gözlemledim ve her bir derece için, Alfraganus’un değeri olan 56 3/2 millik değeri buldum. Bu ölçüme güvenmeliyiz.150
El-Battani (859-929)
Matematik, astronomi ve coğrafya alimi Battani’nin, özellikle astronomi alanında pek çok önemli keşfi vardır. Batıda Albategnius olarak tanınan Battani, bugün bile dünyanın gelmiş geçmiş en ünlü 20 astronomundan biri olarak kabul edilir. Battani 877 yılında kurduğu rasathanede Güneş, Ay ve gezegenlerin haraketlerini incelemiş, bu gözlemlerin hepsini Zic-i Sabi adlı astronomi kataloğunda toplamıştır. Söz konusu katalog, bu konuda yazılmış en geniş ve kapsamlı eserdir.
Ünlü astronom, kendisinden beş yüzyıl sonra gelen Kopernik’in 230 35′ olarak bulduğu Dünya’nın ekliptik eğimini, 230 olarak hesaplamış, günümüzde bilinen açı değerini yaklaşık yarım dakikalık bir farkla tespit etmeyi başarmıştır. Ayrıca bir Güneş yılının 365 gün, 5 saat, 46 dakika ve 24 saniyeden oluştuğunu bulmuştur. Bu keşif günümüz ölçümlerine son derece yakındır. Güneş’in doruk noktasındaki boylamın Ptolemy’nin keşfinden beri 160 47′ arttığını da keşfetmiştir. Bu sonuç, Güneş’in yörünge hareketlerini ve eşzamanlılıkta küçük farklılıkların meydana geldiğini gösteren önemli bir keşiftir.
Matematik alanında Yunan kirişi yerine, sinüsleri kullanan ilk kişidir. Yeni trigonometrinin gerçek kaşifi olarak kabul edilen Battani, çalışmalarında küresel trigonometri üzerine yoğunlaşmış, dik üçgenleri inceleyerek sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjant, sekant ve kosekant kavramlarını ortaya koymuştur.151 Astronomi ve trigonometri ile ilgili sayısız eseri vardır. Astronomi konusundaki çalışmaları Rönesans’a kadar Avrupa’da etkili olmuş, astronomi ve trigonometrideki keşifleri bu bilimlerin gelişimine öncülük etmiştir.152
Eserleri Latinceye çevrilen ilk Müslüman bilim adamlarından olan Battani, bilimin gerçek amacını şu esas üzerine inşa etmiştir:
İnsan, Allah’ın (cc) varlığını, birliğini, kudretini ve eserlerinin mükemmelliğini başta astronomi olmak üzere, ilimler sayesinde öğrenebilir. Mesela şu görünen yıldızlar, üstünde yaşadığımız bu Dünya ve Dünya’nın hareketleri Allah’ın (cc) varlık ve birliğinin açık bir delilidir.153
Ebu’l Kasım Zehravi (936-1013)
Cerrahinin başlı başına bir bilim dalı haline gelmesi, Endülüslü Zehravi sayesinde olmuştur. Zehravi kendi dönemine kadar başarılamamış cerrahi içerikli ameliyatlar yapmış, metodlar ve aletler keşfetmiştir. Zehravi, o çağın en yoğun ve en ciddi şekilde tıp bilimiyle uğraşan doktoru olarak kabul edilmektedir. Ününün yayılmasına katkıda bulunan en önemli etkenin, ünlü eseri El-Tasrif olduğu bilinmektedir. İki ciltten meydana gelen ve otuz bölümden oluşan bu kitap, dokuz yüz sayfalık bir eser olup eserin gerçek adı “El-Tasrif Limen Acize ari it Te’lif“tir. Bu eser Batı’da okutulan standart bir ansikolopedi olmuştur. El-Tasrif, cerrahi aletlerin tariflerinin yanısıra bu aletlere ait resimlerin de bulunduğu ilk kitaptır. Sayısı 200′e ulaşan bu cerrahi aletlerin birçoğu daha önce hiçbir ameliyatta kullanılmamış yeni aletlerdir. Zehravi’nin tıp bilimi ile ilgili başarılarından bazıları şunlardır:
-Zehravi, ölü ceninin atılması ve ampütasyon (organ kopmaları) dahil, birçok hassas operasyonu daha mükemmel bir hale getirmiştir.154    -Dönemin cerrahi ile ilgili bilgilerini özetlemiş, tecrübe edinmek için canlı hayvanlar üzerinde ameliyatlar yapılması gibi yeni görüş ve yöntemleri tıp dünyasına kazandırmıştır.
-Tarihte hemofiliyi (kanın pıhtılaşmasının yetersiz olduğu ciddi bir kan hastalığı) ilk açıklayan hekim Zehravi’dir.155    -Leğen kemiği kırıklarının ilk tedavisini yapan kişidir.156
-Böbrek taşlarının nasıl çıkarılacağını da ilk defa Zehravi tespit etmiştir.
-Burun içi etini temizleyip almak için ilk defa senanin adı verilen orijinal bir alet yapmıştır.
-İlk defa fıtık ameliyatını gerçekleştirmiş, ameliyatlarında kendine has anestezi metodlarını uygulamaya sokmuştur.
-Zehravi, çürük dişlerin kırılmadan çekilebilmesi için kurşunla doldurulup çekilmesi fikrini ortaya atan ilk doktor olarak bilinir.
Ameliyatlarda kullandığı aletleri kendisine has bir yöntemle mikroplardan temizledikten sonra kullanmıştır. Bu hijyeni, madde’üs-safra denilen bir maddeden faydalanarak sağlamıştır. Günümüzde yapılan araştırmalar, bu maddenin bakterileri yok eden bir özelliğe sahip olduğunu göstermiştir.
Zehravi’nin hayvan bağırsağını yaraları dikmede ilk defa kullanması Batılı bilim adamları tarafından da kabul edilmiştir. Bugünkü modern steril paketler içerisinde bulunan katkütler Zehravi’den günümüze ulaşmıştır.157    Donald Campbell’e göre: “Avrupa alimlerinin Zehravi ile ilgili dikkatini çeken şey, doğumda cenini kolaylıkla çıkarmasıdır. Onun yöntemi Galen’in metodunu gölgede bırakarak Avrupa’da beş yüz yıl üstünlüğünü muhafaza etmiş ve Hıristiyan Avrupa’nın cerrahi standartlarını yükseltmede etkili olmuştur.”158
İbni Heysem (965-1040)
Ortaçağ’da yetişen en büyük İslam fizikçisi İbni Heysem’dir. İbni Heysem’in ışık konusunda Kitab-ül-Menazır (Optiğin Hazinesi) adlı eseri, Latinceye çevrilerek Batı’da Roger Bacon gibi fizikçilerin araştırmaları üzerinde etkili olmuştur. Eskiden ışığın gözden çıkıp eşyaya gitmek suretiyle görme eyleminin oluştuğu düşünülürken, Heysem tam tersine ışığın eşyadan bize ulaştığını kanıtlamıştır. Görmenin fiziksel açıklamasını ilk kez yapan İbni Heysem olmuştur. Ayrıca matematikçi ve filozof olan İbni Heysem, yüzden fazla eser yazmış ve çağının bütün ilimlerinde otorite kabul edilmiştir.159
Biruni (973- 1051)
İslam dünyasında 10. ve 11. yüzyıllarda yetişmiş olan büyük fen ve din alimi Biruni, dünya bilim tarihinde devrinin en büyük astronomu, matematikçisi, etnografı, tarihçisi ve filozofu olmuştur. Eserleri bugün halen Batı bilim dünyasında kaynak eser olarak kullanılmaktadır. UNESCO’nun 25 dilde çıkardığı Conrier Dergisi 1974 Haziran sayısının kapağında “1000 yıl önce Orta Asya’da yaşayan evrensel deha Biruni; astronom, tarihçi, botanikçi, eczacılık uzmanı, jeolog, şair, mütefekkir, matematikçi, coğrafyacı ve hümanist” ifadelerine yer vermiştir.
Yaşadığı asra Biruni asrı denmesine neden olan ve yaşadığı dönemden asırlar sonra dahi eserlerinden yararlanılan Biruni, yalnızca İslam aleminde değil, tüm dünyada etki uyandırmıştır.160 Aslen Türk olan Biruni, Türklerin İslamiyeti kabul etmeleri neticesinde bu medeniyetin çok geniş sahalara yayılmış olmasından dolayı insanlığın, özellikle ilmi alanda büyük kazançlar elde ettiğini belirtmiştir.
Yer çekimi kanununun İngiliz bilim adamı Newton tarafından keşfedildiği kabul edilse de, bu konuda ilk defa incelemelerde bulunan Biruni’dir. Ayrıca çağımızda henüz sözü edilebilen karaların kuzeye doğru kayma fikrini 9.5 asır önce dile getirmiştir. İçinde bulunduğu çağda Ümit Burnu’nun varlığından ilk bahseden alim olan Biruni, Kuzey Asya ve Kuzey Avrupa’dan da detaylı bilgiler vermiş, ayrıca Kristof Kolomb’dan beş asır önce Amerika kıtasından ve Japonya’dan söz etmiştir.161
Astronomi alanındaki çalışmalarına 995 yılında Güneş’in ve gezegenlerin eğimini saptayarak başlamıştır. Işığın hızının sese nispeten son derece büyük olduğunu kaydetmiştir.162 Biruni trigonometride kosinüs teoremi olarak bilinen ilişkiyi ilk kez ortaya koymuş; geometriyi botaniğe uygulamış; kuşlarla ilgili çok orijinal tespitler yapmış ve çok farklı alanlarda pek çok kitap yazmıştır.
Işığın sesten daha hızlı olduğunu keşfetmiştir. Sıcak su ile kaynar su arasındaki farkları ortaya çıkardığı gibi, ısının metaller üzerindeki genleşme etkisini de keşfetmiştir.163
Kitabü’l-Camahir fi Marifeti’l-Cevahir (Cevherlerin Özellikleri Üstüne) adlı yapıtında, 23 katı cisimle 6 sıvının özgül ağırlıklarını bugünkü değerlerine çok yakın olarak saptamıştır.164 Biruni, izafi (rölati, nisbi) yoğunlukları, mahruti alet dediği ve en eski piknometre (yoğunluk ölçme aleti) denilebilecek bir alet vasıtasıyla belirlemiştir. Gökyüzü ve yeryüzünün çeşitli ayrıntılarını, enlem ve boylamları, kıta ve denizleri göstermek için yedi metre çapında bir küre yapmıştır. Bu çalışmasıyla tarihte Dünya’yı küre üzerinde haritalayan ilk bilgin olma ünvanını kazanmıştır.165 Nihayatü’l-Emakin (Mekanların Sonları) adlı yapıtı, coğrafyadan, jeoloji ve jeodeziye (yerkürenin şeklini tespit ve yeryüzünü ölçme işlemleri) kadar çeşitli konulara değinmiştir.166 Biruni’nin astronomi alanındaki en önemli yapıtı iseel-Kanunü’l-Mesudi (Mesudi Yasalar) adlı ansiklopedisidir. Bu eserde bir çok yeni buluşların yanısıra trigonometriye ait bir bölüm de bulunmaktadır. Batlamyus ve Aristoteles’in kuramlarına karşı çıkarak Dünya’nın durağan değil, dönen bir kütle olduğunu ileri süren Biruni, bilim tarihçilerine göre çağdaş astronominin temellerini atmıştır.
Biruni’nin Allah’a olan inancı
Biruni, Buhara Kütüphanesinde İbn-i Sina ile tanışmıştı. Birbirlerinin bilgilerinden yararlandılar. Buhara bilginleri sağlam bir bilgi alışverişi geleneğine sahiptiler. Bildiklerini diğerlerinden gizlemez, paylaşmayı severlerdi.167
Biruni, cebir, geometri ve coğrafya konularında o konuyla ilgili bir ayet söylemiş, ayette bahsi geçen konunun yorumlarını yapmış, ilimle dini birleştirmiş, ilim öğrenmekteki amacının Allah’ı tanımak ve hakikati bulmak olduğunu dile getirmiştir. Eserleri halen Batı bilim dünyasında kaynak eser olarak kullanılmaktadır.
Biruni, Yeryüzü ve Yıldızlar Hakkında Yasa adlı kitabında yıldız ve gezegenlerin küresel biçimde olduklarını kanıtlamış, Dünya’nın Güneş’in çevresinde Ay’ın da Dünya’nın çevresinde döndüğünü kanıtlayarak Batılı bilginlerden 6 yüzyıl önce bu gerçekleri açıklamıştı.168
Dünya’nın çapını kendi adıyla bilinen ünlü bir yasa ile saptamayı başaran Biruni, yeryüzünün yarıçapıyla ilgili ölçümü sadece 14 kilometrelik bir sapmayla belirlemiştir.169
Biruni’nin Hindistan hakkında çok değerli bilgiler veren Hindistan Tarihi adlı kitabı bütün Batı dillerine çevrilmiş, coğrafya ve tarih bilinginleri için vazgeçilmez bir kaynak olmuştur. Hindistan’da bulunduğu dönemde bir çok Arapça kaynağı Sanskritçeye, Sankskritçe kimi kitapları da Arapçaya çevirerek İslam uygarlığı ile Hint uygarlığı arasındaki ilk kültür köprüsünü kurmuştur.170
Biruni ayetlerdeki hikmetlerden yola çıkarak ilim yapmıştır.
Allah Kuran’daki birçok ayette iman hakikatlerinin önemine dikkat çekmektedir. Fatır Suresi’ndeki ayetlerde iman hakikatlerinden örnekler verilerek şöyle bildirilmektedir:
Allah’ın gökyüzünden su indirdiğini görmedin mi? Böylece Biz onunla, renkleri değişik olan meyveler çıkardık. Dağlardan da beyaz, kırmızı renkleri değişik ve siyah yollar (kıldık). (Fatır Suresi, 28)
İnsanlardan, hayvanlardan ve davarlardan da renkleri böyle değişik olanlar vardır. Kulları içinde ise Allah’tan ancak alim olanlar ‘içleri titreyerek-korkar’. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlü olandır, bağışlayandır. (Fatır Suresi, 27-28)
Biruni de ayetlerdeki hikmetlerden yola çıkarak bilimsel gerçeklere ulaşmıştır. Örneğin Dünya’nın en kuzeyinde Güneş’in aylarca doğmadığını, doğduğu zaman da batmadığını, “Sonunda Güneş’in doğduğu yere kadar ulaştı ve onu (Güneş’i) kendileri için bir siper kılmadığımız bir kavim üzerine doğmakta iken buldu” (Kehf Suresi, 90) ayeti ile açıklamış ve bir lambanın önüne Dünya’yı temsil eden bir küre koyup döndürerek göstermiştir.171
Biruni kitabı için kendisine bir fil yükü altın ve mücevher yollayan Sultan Mesud’a hediyesini geri göndererek “Bu kitabı servet için değil bilim için yazdım,” demiştir.172
İbn-i Sina (980-1037)
Dünyadaki bütün ilim çevreleri tarafından dünyanın gelmiş geçmiş en değerli alimlerinden biri olarak kabul edilen İbn-i Sina’nın, henüz 18 yaşındayken çağının bütün ilimlerini öğrendiği bilinmektedir. Tıp şaheseri olarak kabul edilen ve kısaca el-Kanun olarak tanınan el-Kanun Fi’t-Tıb (Tıp Kanunu) adlı eseri, fizyoloji, hıfzıssıhha (sağlık koruma), tedavi ve farmakoloji (ilaçlarla ilgili bilim dalı) konularına ayrılmıştır. Beş ciltlik ve yaklaşık bir milyon kelimelik büyük bir tıp ansiklopedisi olan bu eser, gerek içeriği gerekse hazırlanış tarzı bakımından, asırlarca dünya tıp literatürüne yol göstermiştir. On üçüncü yüzyıldan itibaren Avrupa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulurken, çağın Fransası’nın en meşhur tıp fakülteleri olan Montpellier ve Lauvain Üniversitelerinin de temel ders kitabı olmuştur. Kendisinden sonra, yeni tıbbın doğuşuna kadar Türkçe, Arapça, Farsça ve çeşitli Batı dillerinde yazılmış eserlere kaynaklık etmiştir. El-Kanun’da söz edilen tıbbi bilgilerin büyük bir bölümü bugün dahi geçerliliğini korumaktadır.
Günümüz tıbbına ışık tutan görüşleriyle İbn-i Sina
Batı dünyasında Avicenna ismiyle tanınan İbn-i Sina, tıp dünyasında ilk defa tıp ve cerrahiyi iki ayrı disiplin olarak ayırmıştır. Ayrıca cerrahi tedavinin sağlıklı olarak yürütülmesi için anatominin önemini vurgulamış ve hayati tehlikenin çok yüksek olmasından dolayı tercih edilmeyen cerrahi tedavi ile ilgili örnekler vererek, ameliyatlarda kullanılmak üzere aletler tavsiye etmiştir.
Tıpla ilgili eserleri incelendiğinde İbn-i Sina’nın günümüz tıp dünyası için bile geçerli olan pek çok fikre sahip olduğu görülmüştür. Hatta tıbbi araştırmaları sırasında bazı hastalıkların bulaşmasında gözle görünmeyen birtakım varlıkların etkisi olduğunu, yani “mikropların” varlığını fark etmiş ve bu bilinmeyen varlıklardan eserlerinde bahsetmiştir. Deri altına iğneyi ilk yapan, ameliyatlarda narkoz kullanımını ilk uygulayan, mide ve bağırsak hastalıklarını bilimsel anlamda ilk inceleyen, ruhsal durumların sindirim sistemi üzerindeki etkilerini ilk saptayan, yüz felcinin nedenlerini ilk bulan, mide ve bağırsak kurtlarını ilk tanımlayan, solunum sistemini ilk tanımlayan hekim İbn-i Sina idi.173
Hekimlerin piri
Matematik, astronomi, geometri alanlarında geniş araştırmaları olan, “hekimlerin piri” olarak kabul edilen İbn-i Sina, çoğu fizik, astronomi ve felsefeyle ilgili olarak 150 civarında eser yazmıştır. Isaac Newton’dan 500 yıl önce fizik dinamiğinin ilk yasasını Şifa adındaki 18 ciltlik ansiklopedisinde açıklayan İbn-i Sina’nın çalışmaları, tıbbın yanı sıra matematik, fizik, metafizik, teoloji, ekonomi, siyaset ve musiki konularını da içermektedir.174 İbn-i Sina, felsefe alanında da gerek Doğu gerekse Batı filozoflarını etkilemiştir. Yapıtları 12. yüzyılda Latinceye çevrilmiş ve bunun ardından da tüm dünyaya yayılmıştır. İbn-i Sina’nın yazdıkları yaklaşık 8 yüzyıl boyunca dünya kütüphanelerinin baş köşelerinde yer almıştır.175
Hazini (1100-1160)
On ikinci yüzyılda Türkistan’da yetişen astronom ve fizikçi Hazini, asıl olarak yerçekimi ve terazilerle ilgili yaptığı çalışmalarla tanınmaktadır.176 Hazini, Newton’dan 500 yıl önce, “her cismi yerkürenin merkezine doğru çeken bir güç olduğunu” söylemiştir.177 Roger Bacon’dan yüz yıl önce de, Dünya’nın merkezine doğru yaklaştıkça, suyun yoğunlaştığı fikrini ortaya atmıştır. Sıvıların yoğunluk ve ısısını ölçebilmek için aerometreyi kullanan ilk kişidir.178 Ayrıca birçok İslam şehrinde kıblenin nasıl bulunabileceği konusunda çalışmalar yapmıştır. Hazini, ışığın kırılma prensiplerini de incelemiş ve gökyüzüne temas eden Güneş ışınlarının Dünya’ya doğrudan doğruya dik olarak değil, kırılarak ulaştığını saptamıştır.
Hazini, kimyasal maddelerin yoğunluk ve özgül ağırlıklarını ölçmek amacıyla icat ettiği hassas terazilerle, kimya biliminin gelişmesine de vesile olmuştur. Kitab Mizanu’l Hikme (Bilgelik Ölçüsü) adlı eserinde, su terazisini bir ölçü aracı olarak tanıtmıştır. İcat ettiği bu teraziye “El-Mizanu’lcami” (Toplayan Terazi) ismini vermiştir. Bu terazi ile yaptığı yoğunluk ve ağırlık ölçümleri, günümüz teknolojisi kullanılarak yapılan ölçümlerle oldukça yakın değerlere sahiptir.179 Hazini, Zic-i Sanacari (Yıldız Kataloğu) adlı eserinde, yıldızlar ve gezegenlerle ilgili bilgilere ve Selçuklu Devleti’nin enlem ve boylamlarına da yer vermiştir. Risale fi’l-Alat’ (Aletler Bilgisi) adlı kitapçığında ise gözlem aletlerini konu almıştır.
İbn-i Rüşd (1126-1198)
Batı dünyasında Averroes ismi ile tanınan Endülüslü felsefe, fıkıh, matematik ve tıp alimidir. En önemli felsefi eseri Tehâfüt-ül Tehâfüt(Çelişkilerin Çelişkileri)’tür. Aristo’nun düşünce sistemini İslam ile kaynaştırmaya çalışmıştır. Batıda Aristo’nun mirasının yeniden keşfedilmesi, İbn-i Rüşd’ün eserlerinin 12. yüzyıl başlarında Latinceye tercümesi ile başlamış ve yapıtları çağlar boyunca Doğu ve Batı düşüncesini etkilemeyi sürdürmüştür. Ondan en çok etkilenenler Musevi bilgin İbn Meymun, Hıristiyan düşünür Akinolu Thomas ve Protestan reformcu Martin Luther olmuştur. Kitapları on cilt halinde İtalya’da basılmış ve hem İtalya hem de Fransa üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmuştur.180
İnsan vücudunu “yaratılışı itibariyle Allah’ın olağanüstü eseri181 olarak gören İbn-i Rüşd “incelemek üzere vücudun kesilip parçalara ayrılması inancı kuvvetlendirir” demiştir.182 Nöroloji ve nörobilim dalında, İbn-i Rüşd, Parkinson hastalığının varlığını ve fotoreseptör özelliklerin retinaya ait olduğunu ortaya koymuştur.183
Fizik alanında ise İbn-i Rüşd, kuvveti; “maddesel bir varlığın kinetik durumunu değiştirmede işin yapılma hızı” olarak tanımlayan ve ölçen ilk kişidir. Ayrıca, “kuvvetin etkisi ve ölçümünün, maddesel olarak dirençli bir kütlenin kinetik durumundaki değişiklik” olduğunu iddia eden ilk kişi de yine İbn-i Rüşd’dür.184
Bediüzzaman Cezeri (1136-1206)
Batılı kaynakların “Çağın Doruğuna Ulaşmış Müslüman Mühendis” diye tarif ettiği Cezeri, Doğu Anadolu’da Diyarbakır Artuklu Sarayı’nda 32 yıl başmühendislik yaptı. Burada ilmi çalışmalar yapan Cezeri, aynı zamanda haberleşme, kontrol, denge kurma ve ayarlama ilmi olan sibernetik ilminin ilk kurucusudur.185 Zamanla gelişerek bilgisayarların ortaya çıkmasına imkan tanıyan bu bilim dalı, insanlarda ve makinelerde bilgi alışverişi, kontrolü ve denge durumunu inceler.186 Cezeri’nin yaptığı sayısız icat bugün bile hayret uyandıracak niteliklere sahiptir.
Cezeri, su saatleri, otomatik kontrol düzenleri, fıskiyeler, kan toplama kapları, şifreli anahtarlar ve robotlar gibi, pratik ve estetik birçok düzeni tasarlayan ve bunların nasıl gerçekleştirileceğini anlatan “El-Câmi’ Beyne’l-İlm ve’l-’Ameli’n-Nâfi fî Sınaâti’l-Hiyel” (Makine Yapımında Yararlı Bilgiler ve Uygulamalar) adlı kitabın yazarıdır. Eserde yer alan bütün şekilleri kendisi çizmiş ve renklendirmiştir. 20. asrın başından itibaren Batı dünyasında büyük ilgiyle karşılanan bu eser, 1974 senesinde Al Jazaris Book of Knowledge of Ingenious Mechanical Devices adıyla Donald R. Rill tarafından İngilizceye çevrildi. Kitabın tercümesine bir önsöz yazan meşhur bilim tarihçisi Prof. White Jr. ise önsözde, birçok keşfin Leonardo da Vinci ve diğerlerinden çok önce Cezeri tarafından yapıldığını belirtmektedir. Kullandığı sibernetik ilmi ile yaptığı üstün makinelere benzer icatlara, Cezeri’nin vefatından ancak 200-350 yıl sonra başka eserlerde rastlanmaktadır.
Cezeri’nin dünyaca ünlü eserinin içeriğinde otomatik cihazlar, robot filler, kendi kendine öten tavus kuşları, otomatik saatler, ele su döken robot insan ve mühendislikle ilgili birçok aletin yapılışı ve işleyişi hakkında bilgiler verilmiştir. Kitapta 50 aracın ayrıntılı tasarımı çizimleriyle birlikte verilmiştir. Bu araçların 6′sı su saati, 4′ü mumlu saat, 6′sı ibrik, 7′si eğlence amaçlı kullanılan çeşitli otomatlar, 3′ü abdest almak için kullanılan otomat, 4′ü kan alma teknesi, 6′sı fıskiye, 4′ü kendinden ses çıkaran araç, 5′i suyu yukarı çıkartan araç, 2′si kilit, 1′i açıölçer, 1′i kayık su saati ve Amid kentinin kapısıdır. Cezeri, bu araçları geliştirmekle kalmamış bu araçlarda kullanılan özel parçaları da çok daha dakik ve hassas hale getirmiştir.
İbn-i Baytar (1199-1248)
Botanik, tıp ve eczacılık bilimlerinde önemli bir yere sahip olan İbn-i Baytar, Ortaçağ’ın en büyük botanikçisi ve eczacısı olarak bilinir. Tıp Ansiklopedisi, Tuhaf Filler, Diskorides Açımlaması, İlaçlar ve Besinler Ansiklopedisi‘ni yazmıştır. İbn-i Baytar hayatı boyunca yaptığı yolculuklarda şifalı otlarla ilgili derin bir bilgiye sahip olmuştur. Bu bilgileri Baytarname olarak da tanınan İlaçlar ve Besinler Ansiklopedisi‘nde biraraya toplamıştır. Bu eserde 200 tanesi daha önce hiç tanımlanmamış olmak üzere, diğer alternatif bitkilerin yerine kullanılabilecek toplam 1400 medikal bitkinin tanımını yapmıştır. Tamamen modern metotlarla kaleme aldığı bu kitabında, hangi bitkilerden hangi ilaçların yapılabileceğini anlatan İbni Baytar bunları alfabetik olarak da düzenlemiştir. İlaçların isimlerinin Arapça, Grekçe, Farsça ve İspanyolcalarını da vermiştir.187
Avrupa’nın Rönesans çağlarında Avusturyalı doğubilimci Zontheimer, Baytar’ın İlaçlar ve Besinler Ansiklopedisi kitabını Latinceye çevirmiştir. Bu kitap 19. yüzyıla kadar Batı üniversitelerinde kaynak olarak kullanılmayı sürdürmüştür.
Nasiruddin et-Tusi (1200-1273)
Mühendislik ve uzay çalışmalarına yenilikler getiren, trigonometriyi ayrı bir bilim dalı haline getirerek geliştiren büyük bir matematikçidir. Öklit’in “Prensipler” adlı 13 ciltlik kitabının açıklamasını ve eleştirisini yapmıştır.
Nasiruddin et-Tusi, bazı mühendislik problemlerini cebir yoluyla, bazı cebir problemlerini de mühendislik yöntemiyle çözerek matematikte yeni sistemler geliştirdi. Matematik alanında Hareketli Küre, Kürenin Açılımı ve Cebir ve Karşılaştırma gibi kitaplar yazdı.188 Tusi’nin, Meraga’da kurduğu gözlemevi kısa zamanda İslam dünyasının en büyük ve en ünlü gözlemevlerinden biri olmuştur.189 Zaman içinde de dünya tarihinin en büyük ve en ünlü gözlem evlerinden biri olarak kabul edilmiştir.
Tusi, Batlamyus’un Macesti adlı kitabını eleştirerek evren için yeni ve daha basit bir kuram geliştirmiş, bu çalışmasıyla da Kopernik’in başarılarına zemin hazırlamıştır. Fizik, mühendislik ve uzay çalışmaları konusunda yaptığı yenilikler, insanlığın bu alanlardaki gelişmesine ışık tutarak yol göstericilik etmiştir. Onun kuram ve kanıtları, günümüzde bile matematik bilginlerinin takdirini toplamaktadır. Nasiruddin Tusi’nin trigonometri ile ilgili kitabı, Batı dünyasında Latince, Fransızca ve İngilizce gibi dillere çevrilmiş ve bir çok bilgin, bu kitabı temel alarak yeni teoremler geliştirmiştir.
Amerikalı doğubilimci George Sarton, Nasiruddin Tusi hakkında şöyle demiştir: “Tusi, en büyük Müslüman bilgin ve matematikçilerden biridir.190
El-Kazvini (1203-1283)
Büyük coğrafyacı ve yerbilimci Zekeriya bin Muhammed Kazvini onbeş yıllık bir çalışmanın sonucunda Acaib el-Mahlukat ve Gara’ib el-Mevcudat (Acayip Yaratıklar ve Garip Varlıklar) adlı bir kitap hazırladı. Bu kitap Farsça, Türkçe ve Fransızcaya çevrildi. Kitap iki ana bölümden meydana geliyordu. Birinci bölümde gökyüzü ve uzayla ilgili bilgiler veriliyor, gök cisimlerinin yer ve zamana göre konumları ele alınıyordu. İkinci bölümde ise yerküreyle ilgili temel bilgiler, yeryüzünün jeolojik yapısı, mineraller, bitki ve hayvanlar işleniyordu. Alman araştırmacı Carl Brockelmann’ın “İslam kültürünün en değerli kozmografyası” dediği Kazvini’nin kozmografyası, İslam dünyasında en çok okunan eserlerden biriydi. (Kozmografya: Gök biliminin, matematik ve fiziğin yalnız temel kavramlarından yararlanarak en belli başlı olayları ele alan dalı.)
Acaib el-Mahlukat adlı eserin özelliği, Allah’ın birliği ve yaratılışın birliği üstüne kurulu olmasıdır. Evren, mutlak gerçek olan Allah’ın tecellisidir. Allah’ın “Ol” emri evrendeki herşeyin bir anda var olmasını ve yaratılan canlıların kendi aralarında karşılıklı bir ilişkiye sahip olmalarını sağlamıştır. İslam’a göre insan Allah’ın yaratışındaki hikmeti olabildiğince iyi bir şekilde anlamakla yükümlüdür. Kazvini, insanın, Allah’ın harikulade ve hikmetli yaratışını incelemek, hayretle bunun üstünde düşünmek ve kendisi için mümkün olan en üst seviyede bunu anlamak için gayret etmesinin önemli olduğunu söylemiştir. Bu şekilde, insan, hem bu dünya hem de ahiretin güzelliklerini kazanacaktır.191
Kazvini, Doğu’da ve Batı’da geçmiş bilginlerin ulaşamadıkları bir çok gerçeğe ulaşmayı başarmıştı. Uzay ve coğrafya dallarında uğraşan bir çok bilgin 16. ve 17. yüzyıllara kadar bu kitabı ellerinden düşürmemişlerdir.192 Kazvini’nin en son kitabı Ülkelerin İzleri ve İnsanların Haberleri ise bir tür insanlık tarihidir.
İbn-i Nefis (1213-1288)
13. yüzyılda bilim adına önemli gelişmelere damgasını vurmuş olan bir başka isim de İbn-i Nefis adıyla tanınan Alaeddin Ali ebi’l-Hazam el-Kureyşi’dir.193
Mu’cezü’l-Kanun adlı ünlü eserinde İbn-i Nefis, pek çok tıbbi açıklamada bulunmuştur. Eserinde özellikle kalbin ve solunum yollarının anatomisini inceleyerek; akciğerlerin yapısını ve görevini aydınlatmış, kılcal damarların varlığını ispat etmiştir.194 Eserin en önemli özelliği, İbn-i Nefis’in küçük kan dolaşımını, 16. yüzyıldaki Michel Servetus’tan 3 yüzyıl önce aynen onun gibi tarif etmesidir. O döneme kadar klasik inanç, anatomide septumun (bir organın iki ayrı bölümünü birbirinden ayıran ayırıcı zar veya duvar) geçirgen olduğu yönündedir. Oysa İbn-i Nefis, septumun geçirgen olmadığı görüşünü öne sürmüştür. Nitekim sonraki yüzyıllarda septumun geçirgen olmadığı gözlemlerle ispatlanmıştır.195 İbn-i Nefis, kuşkusuz bu önemli keşfi ile tıp tarihinin en önemli isimlerinden biri olmuştur. Ayrıca İbn-i Nefis, gözün yapısı ile görme olayını inceleyerek bunu modern anlamda açıklığa kavuşturmuştur.
İbni Batuta (1303-1378)
Büyük bir gezgin olan Batuta gittiği yerlerde yaşadığı ve gördüğü her şeyi defterine kaydetmiştir.
Batuta ileri yaşlarında iki yıl çalışarak üç kıtaya yaptığı yolculukta gördüklerini yazıya dökmüştür. Onun gezisi ile öğrenilenler Marco Polo’nun gezisinden öğrenilenlerden kat kat fazladır. Batuta’nın ölümünden 500 yıl sonra doğubilimciler onun gezileriyle ilgilenmeye başlamış ve kitabını Latince, İngilizce, Fransızca ve Almancaya çevirerek olayları yorumlamışlardır.
İbni Haldun (1331-1406)
İbni Haldun, sosyoloji (toplumbilim)’in kurucusu olarak kabul edilir. Deneyimleri ve öğrendikleri sayesinde beş ay gibi kısa bir sürede yazdığı Tarihin Önemi Hakkında Mukaddime adlı eseri yalnız toplum biliminin değil, tüm sosyal bilimlerin temelini atan bir kitap olmuştur.
Dünyanın en tanınmış kitaplarından biri haline gelerek “İbn Haldun’un Mukaddimesi” olarak anılmıştır. Bu kitapta insanlık tarihini etkileyen sosyal gerçekler üzerinde durulur.196 İlk gerçek “tarih filozofu” olarak kabul edilen İbni Haldun, tarih felsefesini, ilk olarak, tarihi olaylara dayandıran en dikkat çekici isimlerden biridir.
Kadızade-i Rumi (1337-1421)
Matematik, astronomi ve fıkıh alimi olan Kadızade-i Rumi, Semerkand’da Timur Han’ın torunu olan Uluğ Bey’in hocalığını yaptı.197 Uluğ Bey de hocası Kadızade’ye büyük önem verip, onun için bir medrese ve rasathane yaptı. Kadızade-i Rumi, bu rasathanede yaptığı gözlemler neticesinde, eski Yunan bilginlerinin elde ettiği birçok bilginin hatalı olduğunu saptadı. Astronomik cetvel ve tabloların tekrar düzenlenmesiyle yakından ilgilendi. Bu nedenle Kadızade’den zamanın en ciddi ve gerçek astronomu olarak bahsedilir.
Kadızade-i Rumi’nin en dikkat çekici çalışmalarından biri de, sinüs 1′i hesaplamasıdır.198
Risale fi İstihrac il-Ceyb Derece Vahide (Birinci Dereceden Çıkarma Üstüne Risale), Şerh-i Eşkâl üt-Tesis (Eşkâl üt-Tesis Açıklaması),Muhtasar fi’l Hisap (Hesap Özeti) gibi önemli eserleri vardır. Fethullah Şirvani ve Ali Kuşçu gibi ünlü bilginler de Kadızade-i Rumi’nin öğrencilerindendir.
Mahmut Şirvani (1375-1450)
Osmanlı tıbbının, ilk hekimlerinden biri kabul edilen Şirvani yaşadığı dönem boyunca 11 tane eser kaleme almış ve tüm eserlerini dönemin devlet büyüklerine ithaf etmiştir.199    Fatih Sultan Mehmet’e ithaf edilen son eseri ve eserleri arasında en önemlisi olan Mürşid, Osmanlı tıbbında göz hastalıklarına ait en hacimli eser olarak bilinmektedir.200
Yazdığı bir başka eser olan Tuhfe-i Muradi ise, içerdiği bilgiler nedeni ile Anadolu’da yazılan ilk tıp eserleri listesine alınmıştır. Konu, temelinde kıymetli taşlara dayansa da bu taşların tıpta kullanımının da anlatılmasından dolayı, tarihçiler tarafından bir tıp kitabı olarak kabul edilmektedir.201    Şirvani’nin eserlerinin 4′ü Arapça, 6′sı ise Türkçe olarak kaleme alınmıştır. İlk devir Osmanlı tıbbında bu kadar üretken ikinci bir tıp yazarı yoktur.202
Şerafeddin Sabuncuoğlu (1386-1470)
Eserleriyle Osmanlı döneminde tıp ilminin gelişmesinde katkıda bulunmuştur. Sabuncuoğlu’nun Türkçe yazdığı ilk cerrahi kitabı olanCerrehiyet el- Haniyye, cerrahi müdahaleleri ilk kez minyatürle gösterdiği için tıp tarihinde çok ünlenmiştir.203
Zehravi’nin kitabını geliştererek yazdığı Kitabü’l Tasrif’de aletlerin yanı sıra ameliyatların nasıl yapıldığını gösteren temsili resimler vardır. İlaçlarla ilgili olan Mücerrebname adlı bir eseri daha vardır.204
Akşemseddin (1389-1459)
Tıp, astronomi, biyoloji ve matematikte dönemin ünlü bilim adamı olmuştur. Tıp ile ilgili Türkçe yazdığı Maidet’ül Hayat (Hayat Maddesi) ve Arapça yazdığı Hall-i Müşkilat (Güçlüklerin Halli) ve Risalet-ün Nuriye (Nur Risalesi) adlı tasavvuf kitapları bilinen ünlü eserleridir.205    Maddet-ül-Hayat adlı eserinde, “Hastalıkların insanlarda birer birer ortaya çıktığını sanmak yanlıştır. Hastalıklar insandan insana bulaşmak suretiyle geçer. Bu bulaşma gözle görülemeyecek kadar küçük, fakat canlı tohumlar vasıtasıyla olur.” diyerek bundan beş yüz sene önce mikrobun tarifini yapmıştır.206 Pasteur’un teknik aletlerle Akşemsettin’den dört asır sonra vardığı sonucu, dünyaya ilk defa haber veren Akşemsettin, seratan (kanser) hastalığı ile de uğraşmıştır.
Sultan II. Murat ve II. Mehmet’e yakınlığıyla tanınan Akşemseddin’in, yaptığı ilaçlarla saray ve çevresinde birçok hastayı iyileştirdiği bilinmektedir. Akşemseddin’in son derece büyük önemi olan, iki büyük tıbbi eseri halen tıp literatüründe önemlerini korumaktadır.
Uluğ Bey (1393-1449)
Özellikle astronomi ve matematik ilimlerinde çalışmalar yapan Uluğ Bey, genç yaşına rağmen yaşadığı dönemde ilmi çalışmalara öncelik vermiş ve 1417 yılında astronomi alanında çalışmaları genişletmek için medrese yaptırmıştır.
El Kaşi (ondalık kesir düzenini keşfeden Müslüman matematikçi207) ve Kadızade-i Rumi gibi döneminin en ünlü bilim adamlarını bu medresede toplayan Uluğ Bey, sekiz ondalık kesre kadar doğru olan kesin sinüs ve kosinüs tabloları ve küresel trigonometri formülleri konusunda çalışmalar yapmıştır.
Batılı bilim adamlarının “15. yüzyılın en büyük astronomu” olarak kabul ettikleri Uluğ Bey, astronomi çalışmalarının temelini teşkil eden trigonometri ilmi üzerinde geniş çalışmalar yapmış ve büyük eseri Uluğ Bey Zici’ni yazmıştır. Batlamyus’un yaptığı çalışmadan beri ilk kapsamlı yıldız cetveli olan Uluğ Bey’in Yıldızlar Cetveli XVII. yüzyıla kadar astronomi çalışmalarına kaynaklık etmiştir. Bu eserde 1022 yıldızın adı ve konumu tespit edilmiştir. John Greaves bu kitabın bir kısmını 1648′de Oxford’da basmıştır. İki sene sonra Londra’da birinci bölümü yayınlanmış, daha sonra ikinci baskısı yapılmış ve 1665 yılında Latinceye tercüme edilmiştir. Daha sonra eserin tamamı Fransızcaya tercüme edilmiştir.208 Ayrıca Semerkant gözlemevindeki incelemeler, o zamana kadar kesin doğru olarak kabul edilen Batlamyus’un hesaplamalarındaki birtakım yanlışları da ortaya çıkarmıştır.209
Gözlemevindeki gözlemler sonucu elde edilen veriler, Uluğ Bey’in oldukça doğru bir saptamayla bir yılın uzunluğunu 365 gün 5 saat 49 dakika 15 saniye olarak hesaplamasını sağlamıştır. Uluğ Bey’in ilim dünyasına diğer katkıları ise Güneş’e, Ay’a ve gezegenlere ilişkin elde ettiği verilerdir.210 Batı bilim dünyası, Uluğ Bey’e XV. Asır Astronomu unvanını layık görürken, Milletlerarası Astronomi Derneği de Ay yüzeyindeki bir kratere onun adını vermiştir.211
Ali Kuşçu (1403-1474)
Türk-İslam Dünyası astronomi ve matematik alimleri arasında, ortaya koyduğu eserleriyle büyük bir üne sahip Ali Kuşçu, astronominin önde gelen bilginlerinden olarak kabul edilir. Özellikle bu iki alanda çağının sınırlarını aşacak kadar önemli eğitim ve öğretim çalışmalarında bulunmuştur.
Fatih Külliyesi’nde bir Güneş saati yapan Ali Kuşçu, İstanbul’un enlem ve boylam derecesini belirlemiştir.212 Ay’ın ilk haritasını çıkaran Kuşçu’nun adı bugün Ay’ın bir bölgesine verilmiştir.
Ali Kuşçu’nun astronomi ile ilgili en büyük eserlerinden biri Risale-i fil Heye (Astronomi Risalesi)’dir.213 Matematik ve astronomi alanında büyük bir çığır açan bu eserde gök cisimlerinin Dünyamızdan uzaklıklarına kadar tüm bilimsel detaylar bulunmaktadır. Farsça yazılmış daha sonra Arapçaya çevrilmiş, Batı ilminin Türkiye’ye girmesinden sonra bile astronomi alanında tercih edilen bir kitap olmuştur.
Matematik alanındaki büyük eseri Risale-i Hisap (Aritmetik Risalesi)’dir. Ayrıca çağının en ileri matematik bilgilerini içeren Şerhi Zic-i Uluğ Bey (Uluğ Bey’in Yıldız Kataloğu) adlı esere katkılarıyla ün yapmıştır.214
Risaletül-Fethiye adlı eseri ise 19. yüzyılda, İstanbul Mühendishanesi’nde (İstanbul Teknik Üniversitesi) ders kitabı olarak okutulmuştur. Bu eserde, gök cisimlerinin yere olan uzaklığına yer vermiş; ayrıca Dünya haritasını da kitabının sonuna eklemiştir. Burada yerkürenin eksenindeki eğikliği 230 30′ 17″ olarak belirlemiştir. Bu, günümüz modern astronomi verilerine (230 27′) oldukça yakın bir değerdir.
Molla Lütfi (?-1495)
XV. yüzyılın meşhur matematikçilerden Molla Lütfi, Taz’ifü’l-Mezbah (Sunak Taşının İki Katının Bulunması Hakkında) adlı kitabında kare ve küp tarifleri, çizgilerin ve yüzeylerin çarpımı ve iki kat yapılması gibi geometri konularnıı ele almış ve meşhur Delos problemini incelemiştir.215
Mukbilzade Mümin (XV. yüzyıl)
Osmanlı dönemindeki önemli ilim adamlarından biri de II. Murat döneminde yetişmiş ve iki önemli eser bırakmış olan Mukbilzade Mümin’dir. Mümin, göz hastalıkları konusuna özel ilgi göstermiş olan Şirvani ile birlikte ilk Osmanlı hekimlerindendir.
Yazarın ilk eseri padişaha ithaf edilmiş olan Zahire-i Muradiye‘dir. İkinci eseri Miftahü’n-nur ve Hazainü’s-sürur da aynı şekilde padişaha ithaf edilmiş önemli bir tıp kitabıdır. Kitapta teşhis ve sağlık bilgisinden genel olarak bahsedildikten sonra, göz hastalıklarına dair ayrıntılar anlatılmaktadır.216 Bu önemli eserde, baş ve kafatası yapısı ve hastalıkları, göz hastalıkları, göz kapağı rahatsızlıkları, konjoktiva ve kornea hastalıkları detaylı olarak tarif edilmekte, hastalıklara karşı önlemler ve çözümler anlatılmaktadır.217
Osmanlılarda bütün Darüşşifa vakıflarındaki hekim listelerinde Mukbilzade Mümin‘in isminin mutlaka bulunması dönemin son derece önemli bir hekimi olduğunu kanıtlamakta, aynı zamanda o dönemde göz hastalıklarına verilen önemi de yansıtmaktadır.
Mirim Çelebi (?-1525)
Mirim Çelebi, asıl adı Mahmud bin Mehmed olan, 16. yüzyıl Osmanlı Türkiyesi’nin en ileri gelen astronom ve matematikçilerindendir. İstanbul’da doğmuş, medreselerde okumuş ve Beyazıd’ın şehzadeliği zamanında hocalık yapmış ve önemli makamlarda görev almıştır. Ali Kuşçu’dan sonra Osmanlı döneminde geometrinin ilerlemesi için en çok çalışan kişi Mirim Çelebi olmuştur. Matematiğe ve astromoniye dair birçok eser yazmış, Şifa’el-Eskam ve Dev’el-Alam ve Kitab el- Ta’alim fi’t-tıbb isimli iki Arapça eseri Osmanlı tıbbının gelişmesinde önemli bir yeri olmuştur.
Kadızade ve Ali Kuşçu’nun torunu olan Çelebi’nin en önemli eserlerinden biri Uluğ Bey’in Zic’ine Farsça olarak Düstürü’l-amel ve Tashihü’l-cedvel (İşlemin İlkesi ve Tablonun Düzeltilmesi) adında yazdığı bir şerhdir (açıklama).218 Yazar eserde konuları çok çeşitli şekillerde anlatmış, örneğin 1 derecelik yayın sinüsünü hesaplamak için çok anlaşılır biçimde 5 ayrı çözüm yolu göstermiştir.
Matematik ve astronomi ile ilgili birçok risalesi bulunmaktadır. Mirim Çelebi, Osmanlı ülkesinde astronomi ve matematik ilimlerinin ilerlemesi için en çok çalışan Müslüman bilim insanlarındandır.
Seydi Ali bin Hüseyin (1498-1563)
Seydi Ali Reis olarak da anılan Seydi Ali bin Hüseyin, birçok deniz seferine, özellikle savaşlara katılmış, sonra da Barbaros Hayrettin Paşa’nın hizmetinde çalışmış, astronomi konusunda uzman, büyük bir denizcidir.219
Seydi Ali Reis’in deniz astronomisi ve coğrafyayı gerçekten çok iyi bilen bir bilgin olduğunu gösteren en önemli eseri Kitâbü’l-Muhit‘tir. Eserin içinde, yön bulma, zaman hesabı, takvim, Güneş ve Ay zamanlamaları, pusula bölümleri, çeşitli adaların ve meşhur limanların kutup yıldızına yükseltileri, astronomiye ait bazı bilgiler, rüzgarlar, ulaşım yolları, büyük fırtınalar ve bunlara karşı alınacak tedbirler gibi önemli konular yer almaktadır. Konulardan da anlaşıldığı kadarıyla Muhit, son derece ilmi ve önemli bir eserdir.220
Seydi Ali Reis, aynı zamanda Ali Kuşçu’nun ünlü eseri Fethiye’sini Hulasatu’l-Hey’e adıyla çevirmiş ve eklemeler de yapmıştır. Gökleri sayarken astronomi terimleri katmış, alemin merkezinin yerin merkezi olduğunu ve ağır cisimlerin yerin merkezine doğru düştüklerini ilave etmiştir.221
Yazar, bir diğer eseri Mir’at-i Kainat’da ise Güneş’in yükseltisi ve yıldızların yerleri, kıblenin ve öğle vaktinin belirtilmesi, daire çemberlerinin, sinüs, kiriş ve tanjantların bulunması ve karşı tarafa geçilemeyen bir nehrin genişliğini ölçmek usulü gibi konularda bilgi vermektedir. Konusunda çok önemli bilgiler vermiş ve geride çok değerli eserler bırakmış üstün bir denizci ve astronomdur.222
Takiyüddin (1521-1585)
16. yüzyılın en önemli astronomlarından biridir. Devletten görev almak üzere Kahire’den İstanbul’a gelmiş, matematik bilimindeki ustalığı nedeniyle Sultan’a tanıtılmış ve onun yüksek yardımlarıyla rasathane hazırlanmıştır.223 İstanbul rasathanesini kuran Takiyüddin, gökcisimleri ile ilgili ölçüm yapmak için kullandığı belli başlı dokuz alet inşa etmiş ve bunlar XVI. yüzyılın en mükemmel gözlem araçları olmuştur. Bu araçlardan biri olan “libne” yıldızların meridyen geçişlerini gözlemekte kullanılan bir duvar kadranıdır. Bu aletle o dönemde gökcisimlerinin ekvatoral koordinatlarının saptanması mümkün olmuştur.
Takiyüddin’in en önemli eseri Sidretü’l-Münteha‘dır. Bu eserde Güneş parametreleri üç gözlem noktası yöntemi uygulanarak hesaplanmıştır. Takiyüddin, Tycho Brahe ve Kopernik dışında dünyada bu yöntemi kullanan üçüncü kişidir. Benzer sonuçlara ulaşmalarına rağmen, Takiyüddin’in Güneş parametreleri konusunda yaptığı hesaplamalar 16. yüzyıldaki en doğru hesaplamalar olarak tarihe geçmiştir.
Takiyüddin, eserlerinde “saatlerden” bir astronomik araç gibi bahsetmiştir.224 Bu saatlerin en önemli özelliği dakik olarak, dakika ve saniyeyi verebilmesidir. Avrupa’da dakika ve saniye bulunan bir saatin yapılma tarihi ile Takiyüddin’in bu mekanizmadan bahsetmesi aynı döneme rastlar.
Takiyüddin, Haridetü’d-Dürer ve Feridetü’l-Fikr (İnciler Topluluğu ve Görüşlerin İncisi) adlı küçük bir zic’inde ondalık kesirleri kullanmış ve bu konu hakkında bilgi vermiştir. Bir başka deyişle, ondalık kesirler Avrupa’da tanınmasından çok daha önce, Takiyüddin tarafından sadece tanıtılmamış, kullanılmıştır da.225Takiyüddin’in optik alanındaki çalışmaları da optik biliminin temel bilgileri olmuştur. Optik biliminde elde ettiği yüksek düzey 17. yüzyıla kadar Batıda güncelliğini koruyan temel tartışmalara paralel olmuştur.226 Bütün bunlara bakarak, Takiyüddin’in, dünyada “ilk”leri gerçekleştiren bilginlerden biri olduğu açıkça görülmektedir.
Katip Çelebi (1609-1657)
İstanbullu Katip Çelebi, bir yandan bilimle uğraşırken, bir yandan da devlet büyüklerinin çocuklarına özel ders vermiştir. Arapça, Farsça, Latince bilen Katip Çelebi’nin eserleri, birçok yabancı dile çevrilmiştir. En önemli eseri olan Keşfüz-Zünun, 10.000 İslam yazarının 14.500 eserini birer birer sayan ve içindekileri açıklayan bir bibliyografya sözlüktür. Türkçe yazılmış coğrafya kitaplarının en önemlisi olanCihannüma; çok değerli bir Osmanlı tarihi kitabı olan Fezleke; Türk-Osmanlı denizcilik tarihini anlatan Tuhfetül-Kibar ve dünya tarihini anlatan Takvimüt-Tevarih çok ünlü eserlerinden başlıcalarıdır.227    Coğrafya ve astronomi alanındaki Cihannüma adlı eserinde, Dünya üzerindeki 5 kıtayı 6′ya bölmüş ve hepsi hakkında genel bilgiler vermiştir. (Avrupa, Asya, Afrika, Amerika, Avustralya ve Kutup bölgeleri). Eserde yeryüzünün yuvarlaklığını ispat için çeşitli deliller verilmiş ve Japonya’dan Erzurum’a kadar mevcut olan bütün bitkiler ve hayvanlar tanıtılmıştır. Cihannüma aynı zamanda Osmanlıların üç kıtadaki hakimiyeti, şehir ve kasabaları hakkında hiçbir yerde bulunmayan değerli bilgileri de ihtiva eden ilk ve yegane sistematik coğrafya kitabıdır.228
Hazerfan Ahmet Çelebi (XVII. Yüzyıl)
Kuşların uçuşunu inceleyerek tarihi uçuşundan önce hazırladığı kanatlarının dayanıklılık derecesini ölçmek için, Galata kulesinden kendisini boşluğa bırakarak, kanatlarını hareket ettiren Ahmet Çelebi, boğazı aşmış ve Üsküdar semtine inmiştir. Kendi geliştirdiği takma kanatlarıyla uçmayı başaran ilk insanlardan biri olması ve geniş bilgisinden ötürü halk arasında “1.000 bilim” anlamına “Hazerfan” lakabıyla anılmıştır.
Hazerfan Ahmet Çelebi, bugünkü hava taşıtlarının ilkel şeklini gerçekleştirmiş ve Türk havacılık tarihinin önemli simalarından olmuştur.229
SONUÇ
Bölüm boyunca bilimsel alanda yaptıkları birbirinden değerli çalışmaları ele aldığımız Müslüman bilim adamlarının ortak noktası, Yüce Rabbimiz’in sonsuz ilminin delillerini inceleyip O’nun kudretini daha da iyi kavrayabilmeye verdikleri önemdir. Sadece bir kısmına yer verebildiğimiz bu bilim adamları, yalnızca bilimsel çalışma yapmakla kalmamış, evrendeki detayları gördükçe Allah korkularını artırmak ve insanlara Allah’ın mutlak varlığını tanıtmak için çalışmalarını büyük bir şevkle devam ettirmişlerdir. İlmin bu Müslüman öncüleri, Yüce Rabbimiz’in yarattığı muhteşem mekanizmaları gözler önüne sererken, aynı zamanda tabiatı ilahlaştıran (Allahı tenzih ederiz) batıl dinleri de yok etme amacını gütmüşlerdir. Kuran ayetlerinde yer alan bilgileri incelemiş, bunların sırlarını keşfetmek amacıyla bilimi doğru bir şekilde kullanmışlardır. Kuran’ın bilime yol göstermesini örnek alıp, bu araştırmalardan ortaya çıkan bilimsel bulguları tüm insanların hizmetine sunmuşlardır. Müslüman bilim adamlarının bu öncülüğü, günümüzde tüm Müslümanlar tarafından da örnek alınmalıdır. Bu, Rabbimiz’in yaratış delillerini tüm insanların yaygın şekilde bilmesine ve Allah’ın izniyle din ahlakının yaygınlaşmasında olumlu gelişmelerin yaşanmasına vesile olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder